Keçid linkləri

2024, 30 Noyabr, şənbə, Bakı vaxtı 03:58

Elif Şafakdan Misir hadisələri haqda yazı


Elif Şafak

Reform, daha fazla reform

ORTADOĞU baş döndürücü bir hızla değişiyor. Taşlar yerinden oynadı, Pandora’nın kutusu açıldı bir kez.

Dünya basını Tunus’un ardından, Mısır’da yaşananları da merakla, kaygıyla ama bir o kadar geriden gelerek takip ediyor.

Ne ilginçtir ki dünya bu aralar Ortadoğu’nun hızına yetişemiyor.

Öte yandan kimse bu değişimin tam olarak ne yöne gideceğini ve nerede duracağını kestiremiyor.

Belirsizlik, bilgi eksikliği ve toz duman arasından yapılan tüm analizler havada kalmaya mahkûm.

The Guardian Gazetesi’nin peş peşe manşetleri, Mübarek’in kitlelere “Tamam, gidiyorum” sözü vermesiydi. Ve hemen ardından boyun eğdiği talep: “Reform, daha fazla reform!”

Tahrir Meydanı’nda eylem yapan milyonların görüntüsü, çoktan unuttuğumuz ya da unuttuğumuzu sandığımız “halk isyanları”nı yeni yüzyılın gündemine taşıdı.

Ne var ki temkinli olmakta fayda var. Bugün eylem yapanlar ile sonradan iktidarı ele geçirenler her zaman aynı insanlar değildir.

Dünya tarihi bunun sayısız örnekleriyle dolu. Yani şu anda Kahire’de sokaklara dökülen kitlelerin bir sene ya da hatta birkaç ay içinde iktidara ortak olacaklarının hiçbir garantisi yok.

Henüz bir insan selinin ve oluşmuş koşulların harekete geçirdiği bu büyük değişimin ne yöne akacağını söyleyemiyoruz.

Ama ortak temenni, zengin tarihi ve kültürleriyle Mısırlıların, sivil toplumu güçlü, demokratik, huzurlu bir ülkede yaşaması, artık işsizlik, yoksulluk ve toplumsal baskıya muhatap kalmaması.

Önemli ve sarsıcı bir değişimin tam ortasındayız. Her şeyden evvel Ortadoğu’ya dair eski, köklü ve yanlış bir önyargı, bir klişe kırılıyor.

Batı toplumlarında geçtiğimiz yüzyıllarda kullanılan yaygın bir laf vardı: “Bon Pour L’Orient.” Mesela bir uygulama Batı standartlarında değilse, vasat ve “idare eder” seviyesindeyse, “Bizim için yeterince iyi değil ama Ortadoğu ya da Doğu için uygun sayılır” mealinde bu söz kullanılırdı.

Diplomatlar, askerler, siyasetçiler ve hatta akademisyenler arasında. Yani evrensel ilkelerle dünyaya bakmak yerine, bazı kültür ya da toplumların “geri” olduğu farz edilirdi. Hem geri hem durağan. Değişimden uzak.

Antidemokratik birçok rejim bu zihniyetten dolayı desteklendi. Ortadoğu’nun nice noktasında son derece tahakkümperver, adeta diktatoryal rejimler, “Batı standartlarında değiller ama mevcut şartlar altında idare ederler” diye düşünülerek uluslararası destek gördüler.

Çünkü demokrasinin, daha fazla eşitlik ve özgürlük arayışının, insan haklarının, azınlık haklarının Müslüman coğrafya için adeta bir “lüks” olduğuna inandı nice insan.

Batı toplumlarına getirilen demokrasi kriterlerinin başka topraklarda tutmayacağını sandılar. Eşit nazarla bakmadılar.

Şimdi değişen, işte bu eski ve paslı algıdır. Artık “Bon Pour L’Orient” diye bir şey yok, kalmadı.

Artık kimse çıkıp da Ortadoğu’nun değişimden uzak, kendini habire tekrar eden, içine kapalı, dünyadan bihaber, korku iktidarını içselleştirdiği için hakkını aramaktan aciz insanların mekânı olduğunu iddia edemez. Çünkü artık tüm dünya biliyor ki değişim evrenseldir.

Demokrasi arayışı ve demokrasi ihtiyacı evrenseldir. Bunun doğusu, batısı, kuzeyi, güneyi yok.

Artık hepimiz görüyoruz ki antidemokratik rejimler, köhnemiş ve halka hizmet etmeyen sistemler, “Batı için yetersiz ama Doğu için idare eder” değiller.

HABER TÜRK
XS
SM
MD
LG